Türkiye'nin Zamanı
23.07.2018 00:00:00
Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla küresel ticarette her zaman önemli rol oynamış bir ülke. Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü olduğu dönemde, İpek Yolunu takip ederek doğudan batıya, batıdan doğuya taşınan mallar, günümüzde artık Türkiye Cumhuriyeti olarak anılan, her bölgesi farklı özelliklere sahip ve çoğu zaman da çetin topraklardan geçiyordu. Türkiye, gerek doğu ile batı arasında bir kara köprüsü ve Karadeniz bölgesi açısından kilit bir geçiş noktası olarak sahip olduğu konum, gerekse de Avrupa’nın perakende devlerine yönelik büyük çaplı tekstil üretimiyle bugün yine uluslararası ticaretin tam kalbinde yer alıyor.
Bununla birlikte, Türkiye’nin asıl fark yarattığı alan denizcilik sektörü. Türk kıyılarından ayrılan bir yük gemisi, en fazla dört saat içinde Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da toplam 1,5 milyar müşteriye ulaşma şansına sahip ki, söz konusu bölgenin toplam GSYİH’si 21 trilyon avroyu buluyor. Toplam 80 limana ve bunların içinde de faal durumda 26 konteyner limanına sahip olan Türkiye’de, ülke içine ve dışına gönderilen malların yüzde 85’i bu limanlardan geçiyor. İstihdam açısından bakıldığında ise, denizcilik sektörü 300 binden fazla vatandaşa iş olanağı sağlıyor.
Hükümet, hem Türkiye’nin kilit pazarlara coğrafi yakınlığından kaynaklanan rekabet avantajından yararlanmak hem de ülkenin denizcilik alanındaki gücünün devamlılığını teminat altına almak için ülke genelinde altyapıyı geliştirip iyileştirmeye yönelik devasa bir yatırım projesi için kolları sıvamış durumda.
Yatırımların Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunun 100. yılının kutlanacağı 2023'e kadar tam gaz devam etmesi planlanıyor. Cumhuriyet'in yıldönümüne ekonomik gücün göstergesi, etkili ve simgesel değere sahip projelerle damga vurmak isteyen hükümet, önümüzdeki 6 yıllık süreçte karayollarının ıslahı, yüksek hızlı demiryolu inşaatı ve yanı sıra toplumsal ve ekonomik altyapının diğer alanlarında yapılacak iyileştirme çalışmaları için 350-450 milyar avro civarında bir harcama yapacak.
Ancak hükümetin altyapıya bu denli büyük miktarda para akıtmasının altında özel sektör tarafındaki yatırım açığını kapatmak gibi bir sebep yatmıyor. Aksine, Türkiye’deki limanlar devasa miktarda özel yatırım alırken, buna bağlı olarak da sektörde sağlam bir kapasite ve ciddi ölçüde istihdam yaratılmış oluyor. DP World'ün 2016'da faaliyete geçen 460 bin metrekarelik Yarımca konteyner terminali de o yatırımlardan biri. Uzaktan kumandalı rıhtım vinçleri ve yüksek hızlı X-ray tarama cihazlarının kullanıldığı, yıllık 1,3 milyon TEU konteyner elleçleme kapasitesine sahip, çift rıhtımlı terminal, varlık yönetiminde en yeni teknolojilerden yararlanarak günlük operasyonlarının sorunsuz bir şekilde yürümesini sağlıyor.
Her ne kadar DP World ve başka özel şirketler Türk denizcilik sektörüne ciddi yatırımlar yapmış olsalar da, daha katedilmesi gereken uzun bir yol var. Bunun bilincinde olan hükümet de ülkenin intermodal kabiliyetlerine büyük ölçekli yatırımlar yaparak, özel limanların daha iyi kara ve demiryolu bağlantılarına kavuşmasına ve dolayısıyla malların çok daha hızlı taşınmasına imkan sağlıyor. Bu yatırımların, sektörün mevcut liman kapasitesinden daha iyi yararlanmasını sağlamanın yanında, Hazar Denizi üzerinden Çin'e bağlanan yeni İpek Yolu gibi bölgedeki diğer önemli altyapı çalışmalarına da katkısı olacak.
Türk pazarı olgunlaşırken, uluslararası ticaret sahasında tedarik zincirinin geleneksel kavramlarını zorlayan trendlere de uyum göstermek durumunda. Ticaret şirketleri ve buna bağlı olarak lojistik hizmeti sağlayanlar, hız, verimlilik ve güvenilirlik arıyor. Avrupalı tüketici ile Ortadoğu ve Asya'nın zengin kaynaklara sahip, hızla gelişen bölgeleri arasında yer alan Türkiye'nin sahip olduğu bu coğrafi konum, ülkeyi uluslararası tedarik zincirlerinin geleceğinde kilit unsurlardan biri haline getiriyor. Ancak ticaret firmaları ve tüketicilerin talep ettiği seviyede bir hizmet sunabilmek için, ülkedeki altyapının yenilenmesi, lojistik ve limancılık sektörlerinin beraberce konsolide edilmesi şart.
Türkiye’de faal durumdaki 80 limanın 26’sı konteyner limanı olarak hizmet veriyor ki, bu da pazarın şu anda ne denli bölünmüş durumda olduğunun bir göstergesi. Modern lojistik dünyasında bölünmüşlük, zafiyet demek. Üstüne üstlük, Türkiye’deki mevcut altyapının kalite bakımından yetersiz olması durumu daha da olumsuzlaştırıyor. Bu bağlamda, kara ve demiryolu altyapısının iyileştirilmesi için hükümet öncülüğünde yapılacak yatırımlar, rekabetin artmasına zemin hazırlayıp sonuç itibarıyla da pazarın konsolide olmasını sağlayacak. Neticede bir avuç limanı kara ve demiryolu ağlarına bağlamak, 26 limanı entegre etmekten çok daha kolay ve etkili bir yol.
Pazarın konsolide olmasından kârlı çıkacak lojistik şirketleri ve liman işletmeleri, yalın ve teknolojiye dayalı intermodal operasyonların girift ve birbirine bağlı yapısını anlayabilenler olacak. Kara ve demiryolu bağlantılarının iyileştirilmesi elbette malların taşınmasında, yani yükün gemiden indirilip zaman kaybetmeden tedarik zincirinin bir sonraki aşamasına ulaştırılmasında hayati rol oynayacak; ancak lojistik işletmelerinin günlük operasyonları da en iyileri diğerlerinden ayıracak önemli bir unsur. Yükleme, boşaltma ve saha operasyonlarının hızlandırılmasıyla verimlilik anlamında inanılmaz kazanımlar elde etmek mümkün.
Daha iyi bir kara ve demiryolu altyapısı, Türkiye'nin intermodal kapasitesini geliştirip ülkenin uluslararası ticaretteki konumunu güçlendirecektir. Ancak tedarik zincirinde başarıya giden yol, çakıl ve asfalt dökmek ya da çelik ray döşemek kadar basit bir iş değil. Multimodal kabiliyete dayalı etkili ağlar kurmak için, teknoloji kullanımıyla hem müşteriye hem de liman işletmecisine şeffaflık ve öngörü sağlayan ve ürün döngüsüne ve tüketici taleplerine uzmanlıkla yaklaşılan, yalın bir liman operasyonu gerekiyor. Yeni geliştirilen altyapı, her ne kadar Türkiye'de başarıya zemin hazırlayacaksa da, iyileştirme yapılması gereken konular hep olacak.